Hatırlıyor musun?
Hatırlıyor musun o tren istasyonunu? Nasıl da kalabalıktı. 14 yaşında bir çocuğu uğurlamaya gelmişti herkes.
Nasıl da kalabalıktı... Uzakyakın akrabalar, okul ve mahalle arkadaşları, öğretmenler, komşular...
Henüz o kadar çocuktu ki, yanında onunla birlikte istasyona girecek treni bekleyen koca valiz, boyunun yarısına geliyordu neredeyse.
Çocuk şaşkındı biraz; sevinsin mi, üzülsün mü bilemiyordu.
Yazın son günleriydi. Onu; doğup büyüdüğü kasabanın sokaklarından, büyük şehrin hiç bilmediği caddelerine alıp götürecek
"İstanbul Motorlusu" nun istasyona girmesine beşon dakika kalmıştı.
Son veda dakikaları. Tren fazla beklemezdi çünkü. Alır yolcularını giderdi. Alıp "çocuk yolcusu"nu gidecekti.
"Leyli" sınavını kazanmıştı.
O zaman öyle denirdi yatılı okullara... Çok daha eskiden de "askeri idadi" diye anılırdı gideceği İstanbul mektebi.
Leyli ve askeri sözcüklerinin anlamı aynı zamanda "parasız yatılı" okumak demekti.
Yani... Yolculuğun sebebi "mecburiyet" tendi biraz da...
Birazdan da değil, hepten öyleydi işte. Çocuk da azçok biliyordu bunu.
Lakin, istasyonda toplanan kalabalık, bu zorunlu gidişi "şenlikli bir veda" ya çevirmekteydi.
O istasyon... O istasyon, her şeyden önce siyahbeyaz bir fotoğraftı hepimiz için.
"Büyük Taarruz" kararının verildiği "Garp Cephesi Kumandanlığı" bizim şehrimizdeydi.
Büyük zaferin birkaç gün öncesinde açılmıştı körüklü fotoğraf makinesinin siyah perdesi ve... Ve; Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Sovyet Büyükelçisi birlikte resmedilmişti. Arkadaki tabelada istasyonun adı yazılıydı Frenkçe ve Arapça: Akchehir frenkçesiydi, hatırlıyor musun? Hatırlıyor musun o resmi? İşte o istasyondaydın "o" veda gününde. Cumhuriyetin ilan edildiği yıl doğmuştun. Adını, o "şerefli" yıldan esinlenerek koymuştu İstiklal Savaşı gazisi baban. Toz kondurmadın bir gün bile
"cumhuriyetin kurucusu" na; bir gün bile çıkarmamışken başından beyaz tülbendini... Çocuğun mavi gözlerine bakıp derdin ki hep; "Büyüyünce onun gibi ol!"
Öyle derdin, hatırlıyor musun? Çocuk da sanmıştı ki, kaderin gün gelip "onun gibi" askeri "idadi" ye doğru başlayan yolculuğuna pek sevinecektin.
İstasyondaki öteki şenlik kalabalığı gibi...
Ama... Öyle olmadı işte... Tren geldi... Çocuk koca valizini zorlukla taşıyarak alelacele bindi vagona.
Alkışlar, sevinç çığlıkları kalabalıkta. Derken...
Çocuk yapayalnız kaldığını hissetti birden... Kalabalığın şenlik gürültülerini duyuyor, ama seslerini duymuyordu tren penceresinden bakarken. Issızlık sardı her yanı aniden... İçi üşüyordu.
Her şey geride kalıyordu işte. Dizini kanattığı sokaklar, arkadaşlar, ilk çocukluk aşkı, kiraz bahçeleri...
Ve 14 yaşında bilmediği bir gurbetin dehlizlerine yapayalnız sürükleniyordu.
Elini tren penceresinden uzatıp sallarken gülümsüyordu güya.
İçine doğru ağladığını kim bilebilirdi? Ve sen yanaştın pencereye, tam da tren hareket ederken hatırlıyor musun?
"İstemiyorsan hemen in!" dedin bağırarak. Ötekiler farkında değildi, ama çocuk duydu.
Çok geçti lakin... Tren gidiyordu. Bir kez daha haykırdın sonra... Çocuk duydu.
"Mektup yaz bana gidince... İstemiyorsan hemen dön, hemen... Aldırırım seni! Bırakmam gurbetlerde!.."
Yarın sana geleceğim. Beyaz tülbendini indirip pamuk saçlarını okşarken soracağım:
"Hatırlıyor musun?" "Hatırla ne olur... Biliyorum bütün görüntüler silinip gitti ama o günü hatırla... Bir tek sen söyleyebilirdin, bir tek sen... Kalabalıkları kaale almadan, kendi yüreğimin sesini dinlememi bir tek sen söyleyebilirdin bana. Bir tek sen.. Gözlerim gülerken içimin ağladığını bir tek sen görebilirdin. Gördün de... Bir tek sen... Sen benim annemsin, hatırlıyor musun?"
------------------------------------------------------------------------------------------------
Ali Kirca'nin yazisi bu...Bugun okulda 2 dersim arasinda 1 saat bosluk olunca ben de dinlemeye gittim simdinin deyimiyle "anchorman"imizi...5.kere odul aliyormus bizden,gururla bahsetti yildizlarin altinda olmaktan...Anilarini anlatirken ara ara da bazi goruntuler izletti onu izlemeye gelenlere...Butun salonu doldurmustu her zamanki gibi,temel borclar hukuku dersini kirarak gelmis hatta aklimda kaldigi kadariyla...
Ben oteki dersim icin gitmeye hazirlanirken boyle bir yazi cikartti ekrana...Sbah gazetesinde yazmis oldugu bir yaziymis bu da,internetten arastirinca gordum ki 07/05/2005 yazisi bu...Hani insan bahar gelince cok sevinir ama icindeki huzunler yine de kalir ya oyle bir gunmus herhalde bu yaziyi yazdigi gun de...
Kendi gittigim gun aklima geldi,hic gidecegimi dusunmemistim aslinda,hic ayrilmamistim ki daha once onlardan,bir gun bile...Hic yalniz birakmamislardi beni,hic eve arkadaslarimi getirmedim onlar yokken,ya da lisedeyken hic kiz atmadim gunumuz deyimiyle...Cunku hep birlikteydik,beni hic yalniz birakmadilar ki...Cok gucsuz oldugumu hissediyorum onlara karsi,cok savunmasiz,savunulacak ne varsa...Bir gun gidecegimi hep biliyordum,ama buna hic hazir hissetmiyordum o zaman,o kadar cok kalmak istiyordum ki...Biri sanki gitme dese,kosa kosa eve gidecektim tekrar,etrafimdaki herkes de bunun farkindaydi aslinda,ama hayatta hep boyle olmaz mi zaten.Ne zaman hazir hissederiz kendimizi okula baslamaya,ya da ne zaman sevmeye,aska,ne zaman hazir hissederiz opusmeye,ilklere...Gitmeye...Hayat hep hazir olmadigimizda onumuze engeller koyar ve hep o engelleri asmak zorundayizdir...ve o gun gelmisti...Oss'yi hafif hasarli atlattiktan sonra hemen hemen istedigim yere gidiyordum,mutluydum bir bakima,ama gidiyordum iste,o gun zorunlu olmadikca hic konusmadim.Bunun herkesi uzdugunun farkindaydim ama yapacak biseyim yoktu,genel olarak ici disinda bir insanim cunku...Apartmandakiler-hic konusmadiklarim bile-,dayimlar ve ailem benimle garaja geldi,belki 20 kisiydik belki de 30..500 kimin umrunda?Ben gidiyordum ve orada beni anlayan,beni hisseden bir tek kisi vardi biliyorum,her zaman bir tek kisi oldu,hep de oyle olacak...O gun yalnizligi ilk defa hissettim ben...Otobusun hareketiyle gozyaslarinin akmasi bir oldu,bilmiyorum ne kadar surdugunu ama 5 saatten asagi aglamadim sanirim...İstanbula ilk geldigim gunu anlatmiyorum bile...Baslangicim boyleydi iste benim de,bitisimi bilemem ama icimde,kalbimde gomulu olanlari yazmak istedim...
Ali Kirca'dan cikinca annemi aradim derse giderken,agladi,agladim...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
ben anladim ne demek istedigini, ali kirca'nin sana ne anlattigini.. gittigi yer ne kadar güzel olursa olsun, arkada kalanlar bir parca hüzün yaratir insanda..
ayrica mr.mysteré, yalniz hissetme kendini.. biz ne günler iciniz :)
tuna kiremitci'nin kitabini okumussundur. "bavuk" diye bir bolum vardi. bavulun her toplanisi, bir huznun, ayni zamanda da yeni heyecanlarin, yeni sevinclerin baslayacaginin ilk adimidir. o gun aglayarak ailenden ayrilmasan bugunlerde birlikte olamayacaktik dimi :) gun gelecek burdan da bavulunu toplayip gideceksin. o zamanda aglayacagiz belki... ama unutma ki hayat gelip gecici ama hatiralar her daim kalicidir.
nasilsa bu blogu birkac kisiden baskasi okumuyor ben de birsey itiraf edeyim sana :) senin apar topar biletini alip yurttan ayrildigin gece turlu espiriler yapip okmeydani'ndaki altgecitte gule oynaya ugurladim seni aydin'a... ama hic de kolay degildi. yapayalniz olacagimi dusundugum istanbul'daki ilk senemde her zaman birliteydik, neredeyse her yere birlikte gittik. beraber kahvalti yapmak icin okula gitmedim sabahlari, sen de aksamlari... o gece yataklar bosalmisti, 2 gun sonra da ben donecektim bandirma'ya. ama o bos yataklara bakarak belki saatlerce agladim. ardindan senden bir mesaj geldi: "Seni unutmycam, oda arkadaslgni, benim icin davutpasaya gelmeni, heryere yol arkadasi olmani, pes3 kardesim olmani,gece kukremeni... hersey icin tesekkurler" o hala telefonumun arsivinde sakli. o anda senin gercek bir "dost" oldugunu anladim... eve mustafa'yla cikmani da cok kiskanmistim. insan sadece sevgilisini degil, dostunu da kiskanabiliyor bazen... sartlar o anda (ve hala) yurtta olmami gerektiriyordu... umarim masteri istanbulda yapariz ve birlikte ev tutariz :)
daha nese'yle dugununuze gelcem ona gore :D
Yorum Gönder